SİYASETSİZLİKTE SİYASETİ ARAMAK

Yeni Türkiye kendine yol arıyor.
Kenara çekilmiş eski iktidar grupları bir zamanların hâkimiyet hallerini kurmaya çalışıyorlar.
Partiler, örgütler ve sendikalar asker- yargı ve sivil bürokrasi olmadan muhalefet etmenin yollarını arıyor.
İktidarlaşan yapılar daha yeni kuruldukları koltuklarında varlıklarının devamını sağlamaya çalışıyorlar.
Türkiye kendi doğal çevresi ve çehresi ile yeni yeni yüzleşiyor. Daha baktığı ayna gerçekleri göstermekten çok uzak görünüyor.
Yeni muhalefet araçlarına insanlar alışmaya çalışıyor. Her türlü manipülasyona açık kanallarda varlık alanlarını kuvvetlendirmek için her türlü yalan mübah görüldüğü ortaya çıktı.

***

Öyle akıl var ki;
o akla göre
Türkiyeli bir siyasetçi, bilim adamı, politikacı, asker, yargıç, bürokrat yok!
Kimine göre;
Kimi Amerikancı,
Kimi İngiliz,
Kimi Siyonist,
Kimi Almancı,
Kimi Rusçu,
Kimi İrancı,
Kimi Çin,
Kimi Fransız…
Bu ülkenin insanlarını ne zaman önce Türkiye merkezli anlayacağız, konuşacağız, tartışacağız.
Türkiye değil “dış mihrak” merkezli değerlendirdiğimiz müddetçe,
hakikati hiçbir zaman göremeyeceğiz
***
Kamuda çalışanlar ikiye ayrılır:
1- İnsanlara hizmet etmek için çırpınanlar…
2- İnsanların kendisine hizmet etmesini bekleyenler…

***

Bu Ülke’de; her parça(ırk- ideoloji- grup- mezhep) sadece kendisinin ülkenin asli ve değişmez parçası- sahibi olarak gördü.
Çatışmada buradan çıktı.
Hep birlikte bu ülkenin parçasıyız demeye utandılar- dilleri henüz varmadı.
Bir gün bunu yürekten- pazarlıksız bir şekilde birlikte bu ülkenin parçasıyız dediği zaman gerçek birlik gerçekleşir.
Aksi takdirde bu ülke- bu toprak Büyük Anadolu Birliği’ni kuramaz.
Bu Ülke’de, var olan hangi kesim olursa olsun birbirinin dilinden ve elinden emin oluncaya kadar Barış sağlanamaz.
Farklı 1 (bir) kişi bile olsa onun hakları her anlamda  hem sosyal hem de hukuki anlamda teminat altına alınmalıdır.
Bulduğu ilk fırsatta diğerini varlığını ortadan kaldırmaya çalışan, hakaret eden bir halk ve devlet kendi varlığının en büyük tehdidir.

***

Dünya dönüyor…
Sadece dünya dönmüyor, onunla birlikte devran da dönüyor.
İşgalcilerin, sömürgecilerin, kapitalistlerin, emperyalistlerin, ruhu ve  aklı zalimlere satılmışların devri elbette bir gün bitecek…

***

Hala siyaseti,  siyasetsizlikte arıyorlar.
Hala ayak oyunları- kumpaslar- şirretlikler- fırıldaklar- manipülasyonlar- yalanlar peşindeler…
Olsun…
Bunları bozacak Hakikat erleri daima olacaktır.
***
Dün ve bugün;

Neler yaptık? 
Hangi doğrular, hangi yanlışları yaptık?
Kimlik ve kişiliğimize neler kattık?
Kimlik ve kişiliğimizden neler kaybettik?
Mülk, aile, çevre, arkadaş, mevki-makam, bilgi, güç sınavlarını nasıl verdik?
Değişmek ve değiştirmek için neler yaptık?

Dün ve bugüne soracağımız sorular ve bu sorulara alacağımız cevaplar bizi yarınki istikametimizi belirleyecektir.
***

Devletler ve örgütler, öldürmekten ve ölmekten yoruldukları zaman “Barış”ı dile ve akla getiriyorlar.
Öldürmeden “Barış”ın dile ve akla geldiği günlerin yaşanacağı günleri özlemle ve umutla bekliyoruz.

***

Siyasi tercihler ayrı, dini tercihler ayrı diyemeyiz.

Din ona da müsade eder, buna da müsade eder, diyemeyiz.

Din; siyasete- ekonomiye- kültüre- sinemaya- eve- ticarete her şeye müdahale eder.

Avunma ve avutma değildir, din.

Her insanın canı- malı- namusu- dini- ideolojisi vardır.

Bunları yaşama ve yayma hakkı vardır ve güvence altına alınmalıdır.

Müslümanlar düşünüş- yaşayışında tevhidi- aklı- vahyi- adaleti esas almalıdırlar.

Düşündüklerimizi ve yaptıklarımızı Tevhide- Akla-Vahye- Adalete göre değerlendirelim.

***

Çağdaş bir “Diyet” Hikâyesi…

Türkiye’de sürekli bazı çevreler güç sahiplerine ve iktidarlara geçmişte yaptıkları mücadelenin karşılığını bekleyip durduklarını ifade ederler ve bu bir diyet ödeme talebine dönüşür.

Bu Diyet, Ömer Seyfettin’in Diyet hikâyesini akla getiriyor.

Hikayede, Koca Ali, zulmedenlerin iftirasına, baskısına, zulmüne uğramıştır.

Kendisini uyduruk suçla, suçlayarak kolunun kesilmesini isterler.

Mahallenin- Ülkenin zengini- güçlüsü Hacı Kasap, Diyet ödeyerek Koca Ali’yi bundan kurtarır ama buna karşılık ömür boyu kendisine hizmet etmesini ister.

Sürekli Hacı Kasap’ın – Ulan Ali!… Kolunun diyetini ben verdim. Yoksa çolak kalacaktın!…” sözlerine dayanamayan Koca Ali, bir gün alır satırı ve kolunu keser. – Al bakalım, şu diyetini verdiğin şeyi! diyerek kolunu Kasap’a uzatır. Bu hikâyede kim hangisi, onu bulmak size kalmış…

Yorum bırakın